Lüzinyanların Kudüs bozgunundan sonra Arslan Yürekli Richard’tan satın aldıkları Kıbrıs adası içinde Mağusa ayrı bir öneme sahipti. Özellikle tarihi ve ticari liman kenti olması O’nu özel kılıyordu. Saldırılardan korumak üzere 13.yüzyıl sonlarından itibaren kentin çevresi, doğal konumundan da yararlanarak surlarla çevrildi. Surlar, çevresindeki arazinin kazılması ve kayaların işlenmesiyle ortaya çıkan malzemeyle inşa edildi. Böylece 2300 m. uzunluğunda insan yapısı bir hendek ortaya çıktı. Hendek, Canbulat (Arsenal) burcundan başlayan güney kesiminde kumlu toprak yapısıyla geniş ve gevşek, batı kesiminde ise kayalık zeminlidir. Kuzey bölümünde ise killi bir yapısı vardır. Batı kesimini oluşturan burçlar boyunca surları onarmak ve saldırılara kısmen engel olmak için Venedik döneminde ikinci bir dar hendek daha kazılmıştır. Hendeğin dış kısmına zaman zaman duvar örülerek yapısı sağlamlaştırılmıştır. Kaleye giriş çıkışı sağlamak için Rivettino burcu( Akkule,Ravelin) yanına iner kalkar köprü yapılmıştır, izleri bugün de görülebilmektedir. Bu köprünün yakınına fetihten sonra Osmanlılar bugün de kullanımda olan sabit köprüyü yapmıştır. Venedik zamanında surlar elden geçirilip, içleri asker ve ateşli silahların konuçlandırılmasına uygun hale getirilmiştir. Tophane (Martinengo) gibi yeni burçlar eklenip kimi küçük olanları kaldırılmıştır. Böylece hendeğin de işlevi artmış, ancak içi suyla doldurulamamıştır. Tersane olarak kullanılan kısım kapatılmış, bütün burçlara asker ve mühimat çıkarılmasını kolaylaştıracak tabyalar (cavalier) eklenmiştir. Hendek, fetih sırasında çeşitli yerlerinden kazılarak patlatılmış ve taraflar birbirlerine zarar vermiştir. Savaş hatıralarını bünyesinde taşıyan hendek, gündüz gezi olanağı ve geceleri aydınlatılan duvarları ile bir nefeslenme (rekreasyon) yeri olarak yeni bir işlevi sürdürmektedir.