main.conidition; Conflict, development pressures, and global climate change threaten this historic site.
Mağusa Suriçi’nin Aziz Nikolas Katedralinden sonra en büyük kilisesi olan Rumların Aziz George Kilisesi, her ne kadar 14.yüzyıl Lüzinyan döneminde yapılmışsa da Latin-Bizans karışımı bir stil göstermektedir. Kentin Grek bölgesinde konumlanmış olması, mimarisinin de Ortodoks halkın isteklerine göre şekillenmiş olmasında rol oynamıştır. Diğer bazilikalardaki gibi gibi 3 apsisli ve 3 neflidir. Açıklık sayısı Nikolas’tan az olduğu için daha kısadır. Tavanı taşıyan 8 adet fil ayağının tabanlarıyla yaklaşık 2m.kadar kısmı ayakta kalabilmiştir. Güney duvarı 1571 Osmanlı kuşatması sırasında aldığı gülleler nedeniyle hasar görmüştür ancak ayaktadır. Bunun gibi güllelerle delik deşik olmuş, doğu ve batı duvarları da ayakta, hatta doğudaki apsisler sağlam durmaktadır. Kuzey duvarı ise yok gibidir. Savaşta hasar görmemesine rağmen, bu kayıp 1735 depremine bağlanmaktadır. Depremde çöken çatı ve kuzey duvarının taş ve diğer artıkları olasılıkla diğer eserlerin, özellikle de depremde çatısı çöken Aziz Nikolas Katedralinin onarımında kullanılmış olabilir. Bir diğer olasılık da taşların 19.yüzyılda Süveyş Kanalı inşaatında kullanılmak üzere İngilizler tarafından taşınmış olmasıdır. Kıbrıs’ta Aziz George’a adanmış diğer kiliselere göre bu yapı en görkemlisidir. Büyüklüğü ve yüksekliği nedeniyle uçan payandalarla desteklenmiş, ancak bunların pek az parçası günümüze kalmıştır. Sağlam görünen tek örneği orta apsisin kuzeydoğusundaki dayamaktır. Apsislerin içinde duvar resimleri güneşe maruz kalarak canlılıklarını yitirmiştir, güney apsisi iç duvarında daha belirgin olup burada gemici çizimleri de fark edilmektedir. İki katın gotik pencereleri ile Batıya bakan ana kapı ve üstündeki yuvarlak pencerelerde bezemeler yok olmuştur. Son katla tavan arasında konumlandırılmış kırmızı toprak yapılı malzemeler dikkat çekmektedir. Bunların hem yapıya esneklik kazandırmak hem akustiği arttırmak amacıyla yapıldığı yazılmaktadır. Yapının Grek binası olduğunun bir diğer kanıtı da batıdaki üç kapıdan ana kapının yanındaki Yunan haçı kabartmasıdır. İçinde Epifanios gibi azizlerin mezarları olduğu düşünülen kilise, güneyinden bir Bizans yapısına bitişiktir. İki apsis ve nefli küçük, alçak yapılı bir kilisedir. Kubbeli yapısıyla bir Bizans yapısı olduğu bellidir. Tabanı alçakta kalmıştır. Tavanı oluşturan kubbelerin bir kısmı ve batı duvarları yıkılmıştır. Buranın Ortaçağda Ortodoks Piskoposluğunun merkezi ve Aziz Symeon’un makamı olduğu kabul edilmiştir. Yapıların bir ören yeri olma özelliği, yıkıntıların özellikle geceleri farklı görünüşleri nedeniyle burada yaşayanların çeşitli hikayeler üretmesine neden olmuştur. Güneybatı köşesindeki yükseltiler dolunaylı gecelerde kucağında bebek İsa’yı tutan Meryem Ana’ya, diğer köşedeki çıkıntı da kucağında çocuk tutan rahibe benzetilmiştir.