Koşul; Conflict, development pressures, and global climate change threaten this historic site.
Namık Kemal Meydanı’ndan Batı’ya doğru çıkan yollardan Sinan Paşa sokak bizi eski eserlerle dolu bir küçük meydana daha çıkarır. Karşımızda ilk görülen bina Buğday Camiidir. Sağda Venedik Sarayının avlusu vardır ve otopark olarak kullanılmaktadır. Buğday Camii’nin kuzeye bakan kapısını geçtikten sonra solda binanın batıya bakan yüzünde üç kapı görülür: Soldaki giriş kapısıdır. Açık olduğu zamanlarda farkedilen geniş iç yapısı yüksek tavanıyla hayranlık uyandırır. Yapının tarihi kesin bilinmemekle birlikte şehirde başka yapıların da banisi olan Simon Nostrano tarafından 14.yüzyıl ortalarında yapılmış olması en yakın tahmindir. Nostrano’nun adından dolayı Nestoryan kilisesinin de yapımcısı olduğu düşünülmektedir. Üç apsis, üç nef yapısı burada da vardır ve sekiz adet büyük kolon çatıyı taşımaktadır. Bu haliyle kentteki diğer iki büyük katedralle çok benzeşmektedir. Doğuya bakan apsisler tavandan kısa bırakılmakla, Doğulu bir görünüm almaktadır. Kentteki tüm kiliselerin benzer özellikler taşıması, bunların ustalarının da tümünü ve yakın tarihlerde büyük bir inşa faaliyeti ile yaptığını düşündürmektedir. Kentte 13.yüzyılın sonunda başlayan Latin görünümlü oluşum 14.yüzyılın ortalarında tamamlanmış gibidir. Yapılan kiliselerin çoğundan eser kalmamıştır ancak ayakta olanlar nasıl bir inşa atılımı olduğunu göstermektedir. Aziz Peter ve Paul kilisesi de bu tarihlerde yapılmış olanların içinde günümüze sağlam kalmış olanlardandır. Kaburgalı tonozları, kuzey ve güney cephelerini destekleyen beşer uçar payandasıyla gotik unsurlar taşıyan kilisede, pencerelerin az ve sivri olmayışı eserin Romanesk tarzda yapılmış olduğunu düşündürmekte, içinin loş havasının buna bağlanacağı söylenmektedir.16.ve 18.yüzyıl depremlerinden sonra güney tarafına yerden temelli beş payanda daha yapılmıştır. Bu nedenle çok sağlam bir görünümü vardır. Ancak Osmanlının fethinden sonra Sinan Paşa adıyla camiye çevrilen eserde eklenen minare yıkılmış ve yerine yenisi yapılmamıştır. Yakın zamanda bakımı yapılan eserin çatısı yenilenmiş, batısındaki alan düzeltilmiştir. Bu alanda çok sayıda kuyu ve sarnıç bulunmuş, bunların hem Lüzinyan, hem Osmanlı dönemine ait olduğu açıklanmıştır. İngiliz zamanında yapı, tahıl, patates ve portakal ambarı olarak kullanıldığından, yerli halk burayı Buğday Camii olarak adlandırmıştır. Binanın yerel halk üzerinde ve toplumsal bellekte derin iz bırakmasının bir nedeni de özellikle 1964-74 arasındaki tecrit döneminde buranın, halkın ve okulların her türlü etkinliğini düzenlediği ana sosyal-kültürel etkinlik merkezi (Halkevi) olmasıdır. 1974 sonrasındaysa bu işlev bir süre daha devam etmiş ve sonrasında da Halk Kütüphanesi olarak hizmet vermiştir. Yapının bir özelliği de güney duvarının iç kısmında Doğu Hristiyanları tarafından kutsal sayılan ‘Sivas’ın 40 şehidi’ adlı çizimin bulunmasıdır. Bu çizim, inançları nedeniyle 4.yüzyılda Bizans İmparatoru Licininus tarafından ölüme mahkum edilen askerlerinin öyküsüyle ilgilidir. Buğday Camii, pandemi dönemine kadar Gazimağusa Belediyesinin gözetiminde ziyarete ve etkinliklere açıkken, maalesef şimdilerde kilit altında tutulmaktadır.